M.S. 33’te Roma ilk finansal krizini yaşadı. Ne ilkiydi ne de sonuncusu. Senatörler sistemi “hacklemişti”:
Toprağı ipotek et → yeni toprak al → tekrar ipotek et → zinciri büyüt.
Çalışmadan, üretmeden; yalnızca villa alarak saadet zinciri kurmak.
On yıl boyunca “dâhice” göründü. Zaten her balon ilk on yılında dâhice görünür. (Bitcoin / Michael Saylor)
Sonra Tiberius eski bir bankacılık yasasını hatırladı. Krediler gerçek İtalyan topraklarıyla desteklenecekti. Borçların geri ödenmesi istendi. Aynı anda.
- 1. gün: Borçlar geri istendi.
- 3. gün: Herkes satıyor, kimse almıyor.
- 5. gün: Fiyatlar çöktü.
- 7. gün: Kredi yok.
Tacitus yazdı: “Kredi bitmişti; evler, en düşük fiyatta bile satılamıyordu.” Yani: maskenin ardında saklanan kırılganlık göründü.
Tiberius’un seçeneği şuydu: Ya yanmasına izin ver, ya da kurtar. Tahmin edin hangisini seçti?
100 milyon sesters → faizsiz kredi → üç yıl nefes.
Tarihin ilk “parasal genişleme”si.

Kısa vadede işe yaramış olabilir ama imparatorluğun ekonomisine asıl darbe krizin kendisinden değil, batıkları kurtarma çabasından geldi. Bir kez devlet müdahale etti mi, artık herkes bilir: hata bireyseldir, bedeli kamusal.
Sonrası kaçınılmazdı: Nero para bastı, değer düştü; enflasyon kalıcılaştı, imparatorluk bağımlı hale geldi. Üç yüzyıl sonra imparatorluk çöktü.
Şablon hep aynı:
Kaldıraç → Siyah Kuğu → Çöküş → Kurtarma → Ahlaki çürüme → Daha büyük çöküş.
Roma, Fransa, Amerika, MS.33, 1907, 2008, 2020.
Borçtan daha hızlı büyüyen tek şey: insan aptallığıdır.
Tiberius’tan Michael Saylor’a: Aynı Balon, Farklı Kostümler
Şimdi, bugüne bakalım.
Amerika Birleşik Devletleri’nde şu anda “yapay zekâ” çılgınlığı yaşanıyor. Herkes veri merkezleri inşa ediyor. Tahminler sürekli “henüz çok erken aşamadayız” diyor. Yani insanlar bir sonraki piyango biletini bedava kazanacakmış gibi hissediyor.
Sorun şu: potansiyel getiriler vaat ediliyor (Oracle 2030 için 150 milyar dolar bekliyor), henüz ortada bir şey yok. Her balonun ilk evresinde insanlar nakit akışına değil, piyango biletine saldırır. Talep belli olmadan arz şişer. Ama kimsenin umurunda değildir—çünkü borç ucuz, kaldıraç “bedavaymış” gibi görünür—ta ki hikaye değişene kadar.
Ve hikayeler daima değişir.
2000 balonunu hatırlayın. Sadece Pets.com değildi. Bütün internet/telekom altyapısının aşırı inşasıydı. Spekülatif, kârsız şirketlerin patlamasıydı. Yatırımcılar temel analizin gereksiz olduğuna, Warren Buffett’in ise yaşlandığına ve artık dönemi takip edemediğine inanıyordu. Şişirilmiş gereksiz yatırımlar balonu patlattı; yatırımcı güveni yok oldu, şirketler birer birer iflasa sürüklendi.

‘‘Tarih tekerrürden ibarettir” diye bir söylem vardır ya hani: patlayan balonda yıkılan Michael Saylor şimdi aynı şeyi tekrar yapıyor—bu kez Bitcoin üzerinden. Üstelik yine aynı yöntemi kullanıyor. Dikkat çekici olan onun yaptıkları değil, hâlâ peşinden giden sürüler. Kripto alıp satmanın bir iş olduğunu düşünen ve pastadan payını almak isteyen şirket sayısı rekor kırmaya devam ediyor. Sonuçta onu taklit edenlerin sayısı artarken, hiçbir kazancı olmayan zombi şirketler her gün çoğalıyor.
Ve sonra birbirine para akıtmak üzerine kurulan saadet zincirini görüyorsunuz: OpenAI Nvidia’ya para veriyor, Nvidia Oracle’a, Microsoft herkese. Para aynı sirkülasyonda dönmeye devam ediyor. Metinle yazınca saçma görünüyor ama resme bakınca kral çıplak.

Piyasalar hikâyeler üzerinden işler. Güven sürdükçe şirket hisseleri yükselir, çoğu zaman temele bakılmaksızın. Ama hikâyeler birden değişir, yeni bir hikâye çıkar, işte o an güven kırılır, likidite kaybolur, fiyatlar çöker.
Olası bir piyasa depremini aylar önce gördük. Çin’de DeepSeek gösterdi ki, LLM modellerini eğitmek için ne milyarlarca dolara ne de muhteşem GPU’lara ihtiyacınız var. Bu bir şoktu—mini bir Siyah Kuğu. Hikâyede çatlak açtı: belki de bu yapay zekâ patlaması gereksiz harcamalar üzerine kuruluydu.
Bir anlığına Nvidia borsanın gözbebeği olmaktan çıktı ve kabusu oldu. Piyasa değerinden neredeyse bir trilyon dolar silindi. Sadece bir işlem gününde altı yüz milyar dolar kayıp—Wall Street modellerinin “imkânsız” dediği bir olay. Ama oldu. Yatırımcılar sersemledi: hikâye nasıl bu kadar hızlı çökerdi?
Sonra bilançolar geldi. Büyük teknoloji şirketleri milyarlarca dolarlık yeni yatırımlar açıkladı. Hikâye yeniden canlandı, darbe almış olsa da kaldığı yerden devam etti. Siyah Kuğu griye boyandı—kabul edildi, ama görmezden gelindi.
Mesele şu: hikâyeler kırılgandır. Baş kahramanın başına gelebilecek bir olay kelebek etkisi yaratır. Elbette, balon daha da şişebilir—kimse deliliğe bir sınır koymaz ve bu nedenle zirveyi kimse bilmez. Hiç kimse.
Ama asimetri açıktır: bir noktadan sonra kazanç ihtimali sınırlıdır; kayıp ihtimali yıkıcı. Bugünün yatırımcıları, olası getirilerle kıyaslandığında akıl almaz riskler üstleniyor.
Kesin olan tek şey şu: Yatırımcılar artık hikâyeye değil, kasanın lehine kurulmuş hileli bir kumara para yatırıyor.

Not: Yazının ilk bölümünde anlatılan Roma İmparatorluğu’nda yaşananların hikâyesi, Arie van Gemeren, CFA’nın LinkedIn paylaşımından alıntılanmıştır.